DEVLET REFORMU
ve DEMOKRATİKLEŞME:
Kapsamlı bir Devlet Reformu ve demokratikleşme hareketinde Devlet ve
Siyasetin yapısında aşağıdaki değişimlerin yapılması zorunludur:
1. Anayasa başta olmak üzere bütün ilgili yasalar, Merkezi ve Yerel
Yönetimler, Demokrasinin evrensel değerlerini en geniş kapsamda
gerçekleştirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
2. Yasama, Yürütme ve Yargı Erkleri “Karşılıklı Denge ve Denetim”
ilkesine göre birbirinden bağımsız kılınmalıdır.
3. Yargı erki tam ve mükemmel bir şekilde bağımsızlaştırılmalı ve
siyasallaşması kesin olarak önlenmelidir.
4. Kapsamlı ve etkin bir Kamu Yönetimi Reformu ile Devlet Asli
Görevlerine çekilmeli ve bu fonksiyonları en iyi yapacak dinamik bir yapıya
kavuşturulmalıdır.
5. Devletin Merkezi Yapısı, Devleti ancak devletçe yapılması zorunlu
olan, asli görevlerine hizmet edecek bir şekle getirilmelidir. Devletin
başlıca asli görevleri arasında şunlar sıralanabilir:
a- Hukuk Devleti: İnsanların Temel hak ve özgürlüklerini
tam manası ile yaşayabilecekleri evrensel değerlere dayalı bir hukuk devleti
düzeninin güçlü bir şekilde tesis ve idamesi. Bu bağlamda, devletin kendini bir
an önce hukuk devleti haline getirip meseleyi kökünden halletmesi gerekir.
Hukuk devleti de şu ayaklar üzerinde duracaktır:
-İnsanların hukukunu koruyup, her türlü zulüm ve haksızlığa engel
olacak adil ve etkin bir devlet yapısı,
-Vuku bulabilecek haksızlık ve zulümlerin hızla giderileceği adil
ve etkin bir yargı ve infaz sistemi,
-Toplumun huzur ve güvenliğini hakkıyla gerçekleştiren ve halkı ile
bütünleşmiş bir iç güvenlik sistemi
b- Dış güvenlik:
c- İç Güvenlik:
d- Sosyal Dayanışma: Geri kalmış bölge ve kesimlerin
yaşam şartlarının arzulanan seviyeye ulaştırılmasını sağlayacak etkin ve gerçekçi
sosyal politikaların oluşturulması ve uygulanması.
Merkezi Devletin halen bunlar dışında kalan fonksiyon ve kurumları ya
özelleştirilmeli veya yerel yönetimlere devredilerek yerelleştirilmelidir.
6. Devlet yönetiminde politik çıkar üretilmesi ve rant olarak dağıtılması
olanakları yok edilmeli. Siyaset bir çıkar yeri olmaktan çıkarılıp, hizmet yeri haline getirilmeli.
7. Tam Başkanlık Sistemine Geçilmelidir: Demokrasinin
Parlamentarizm ve katılımcılık ilkesine en uygun olan ve halen yerel
yönetimlerimizde büyük ölçüde uygulanmakta olan Başkanlık Sistemi merkezi
yönetimde de uygulanmalıdır.
Devlet yönetimine istikrar, huzur, denetim, etkinlik ve güven getirmek
için Devlet Başkanı doğrudan halk tarafından tek dereceli ve iki turlu bir
seçimle seçilmelidir. Hükümet (veya
Devlet) Başkanının parlamentodaki nazik dengeler arasından değil bizzat Millet
tarafından ve iki turlu bir seçimle belirlenmesidir. Bu belirleme mevcut
problemlerin çoğunu çözecek bir dinamik oluşturur.
Bunları şöylece hatırlayalım. Hükümetin başının seçimle
belirlenmesi yürütmenin istikrarına önemli bir katkı yapar. Hükümet ülkenin
uzun vadede çözülebilecek sorunlarına eğilebilme fırsatı bulur ve icraatının
meyvelerini toplamaya yeterli siyasi ömre sahip olur.
Bir siyasi partinin başı olmak hükümet başkanı seçilebilmek için şart
değil avantajdır. Her halükarda iktidar kavgası seçimlerle biter. Parti başkanlığı
kurumu demokratikleşir. Mevcut sulta kaybolur,
lider değil koordinatör tipi başkanlar devri başlar.
Milletvekilleri seçildikleri dar bölgelerin tek ve yetkili
temsilcileri olarak parlamento faaliyetlerinde hükümeti denetler. Kanunların
yapılmasında partilerin çizgilerinden çok temsil edilen bölgelerin talep ve
beklentileri öne çıkar. Parlamento zeminlerinde bunları en iyi şekilde
gündeme, yasalara ve uygulamaya
yansıtabilenler başarılı olurlar. İcraatların değerlendirilmesin neticeler
alır.
Bakanların dışarıdan olması idareye ehliyet, ciddiyet, devamlılık ve
etkinlik getirir. Devlet hizmetlerinde politizasyon asgariye iner. Başkanın seçimle gelmesi onu her yönden güçlü
ve üstün kılar. Bakanları ve sivil olsun askeri olsun üst bürokrasiyi başkan
tayin eder ve istediği zaman da görevden alabilir. Başkan egemenliğin kayıtsız
şartsız millete ait olduğu gerçeğini temsil eder.
Milli iradenin yürütme kanadını böylesine güçlü bir şekilde temsil
eden başkanın diktatör bir yapı oluşturması ise bugünkü biçimsel parlamenter
sisteme göre çok daha zordur. Hâlihazır sistemde başkan hem hükümeti, hem
parlamentoyu hem de partiyi sultası altında tutar ve hepsine hükmeder.
Başkanlık sisteminde ise başkanın partide resmi bir görevi kalmaz.
Parlamento ile ilişkileri grup liderleri aracılığı ile olur. Yönetim
yerelleştiği için başkanın çalışma ve etki alanı makro mesele ve politikalara
inhisar eder.
Kaynakların tahsisinde ve politikaların belirlenmesinde ana
belirleyici, dolayısı ile bunların kullanılmasında halkın iradesinin yansıma
yeri, yürütme değil parlamentodur. Ancak yürütme ve yasamanın birbirlerini
karşılıklı olarak dengeleyecekleri yetkileri vardır.
Başkan Parlamentonun çıkardığı kanunları veto edebilir. Vetonun
kaldırılması ise parlamentoda daha yüksek bir karar ekseriyetini zorlar.
Bakanların ve bazı önemli kamu görevlilerinin atanmasında parlamentonun uygun
görmesi yönetime milletin bir güvenoyu gibidir.
Bakan olmak isteyen bir parlamenter milletvekilliği görevinden istifa
etmek zorundadır. Parlamentoda milletvekillerinin parti disiplini ile hareket
etmeleri bir kural değil istisnadır. Çünkü milletvekillerinin referansı başkan
değil millettir.
Devlet yönetiminde Başkan ile Parlamento arasında her zaman
farklılıklar olabilir. Tarafların birbirini dengeleyen yetkileri nedeni ile
farklılıklar dayatma ve disiplin ile değil diyalog ve uzlaşma ile giderilir.
İhtilafın devamı halinde en son söz yürütmenin değil parlamentonundur.
Yürütme ile yasama arasındaki ihtilaflar zannedildiği kadar problem
olmaz, bilakis yönetime yürütme esnekliği sağlar. Her şeyi şeffaf olan bu
işlemler milletçe değerlendirilir ve herkes karnesini ve notunu devamlı olarak
alır.
Pratik olarak ne başkanın parlamentoyu ne de parlamentonun başkanı
seçime götürmesi mümkün değildir.
Seçimler yasalarda belirtilen standart zamanlarda yapılır. Dolayısı
ile seçim ekonomisi diye bir problem yoktur. Ekonomiyi etkileyen en önemli
faktör merkez bankası ise yürütmeden tamamen bağımsız ve özerk bir piyasa
tanzim kurumudur.
1. Yerel ve yerinden yönetimler (İl, ilçe ve belediye yönetimleri) demokratik kuruluşlar halinde tam olarak yetkilendirip
güçlendirilmelidir. Çoğulcu ve katılımcı
demokrasi yayılmalı, ülkenin merkeziyetçi yapısı sona ermelidir.
2. Genel ve yerel yönetim seçimleri; seçilenlerin adaylıktan itibaren
bizzat seçmence belirlenmesini sağlayacak genişletilmiş ön seçim, dar bölge ve
iki turlu olarak yapılmalıdır. Seçim yasası
Anayasa güvencesine alınarak gelişigüzel değiştirmelerin önüne geçilmelidir.
3. Siyasette, sosyal ve ekonomik faaliyetlerde sivil toplum kuruluşları
ve bireyler öne çıkarılmalıdır.
4. Demokrasilerde Toplumun temel dinamiği devlet değil, bireyler ve
bunların meydana getirdikleri sosyo-ekonomik sivil toplum kuruluşlarıdır. Devlet milletin hizmetindedir.
5. Ülkenin büyüklüğü, etkinliği ve gücü devlet kurumlarının
irileştirilmesi ile değil milletin meydana getirdiği dünyaya açılmış
bütünleşmiş sanayi-ticaret şirketlerinin çoğalması, güçlenmesi ve zenginleşmesi
ile sağlanmalıdır. Devlet bunların sağlıklı olarak fonksiyon yapacakları bir
çerçeve düzenin tesis ve idamesi ile bunun için gerekli destek hizmetlerini
vermelidir.
6. Devlet Ekonomik faaliyetlerden ve Ticaretten bir işletici olarak
tamamen çekilip sadece Makro ekonominin Üst tanzim fonksiyonunu ifa etmelidir.
BU DEĞİŞİM ÜLKEYİ BÜYÜK BİR DÜNYA DEVLETİ YAPAR:
Bu değişim ülkenin kronik hale gelmiş bütün sorunlarını çözecek güçlü
ve istikrarlı bir siyasi irade ile onu her yönü ile denetleyen ve yönlendiren
bir Milli İrade oluşturur.
Kamu kesiminde politik çıkar üretilmesi ve rant olarak dağıtılması
imkânları ortadan kalkar. Kimlik partilerinin radikalleştirdiği siyaset
alanında artık bireyler ve onların oluşturduğu siyasi üstünlük ve aksiyonlar
öne çıkar.
Siyaset artık çıkar kavgası değil hizmet yarışı alanıdır. Etkin ve
güçlü bir denetim ile Siyaset ve devletteki kirlenmelere son verilir.
Devlet erkleri arasında kuvvetler ayrımına dayalı bir denge ve
karşılıklı kontrol ve denetim sistemi kurularak sorumsuz yetkilerle, dikta ve
darbe davranışları gündemden çıkar.
Demokratikleştirme yolu ile siyasal, sosyal ve ekonomik faaliyetlerde bireyler
ve sivil toplum öne çıkar ve aracı kuruluşların sultası son bulur.
Ülke ekonomisinin ana hareket gücü millet olur. Devlet milletin
hizmetine girer. Ekonomi küreselleşip dünyaya açılır.
Ülke güçlü ve atılımcı bir sürece girer. Yerel ve yerinden yönetimler demokratik
kuruluşlar olarak her yönü ile yetkilendirilip güçlendirilince çoğulcu ve
katılımcı demokrasi ülkeye yayılır.
Ülkenin en uç noktalarına kadar bütün insanlara hizmetin sağlıklı,
güçlü ve etkin olarak ulaştığı bir kamu yönetim yapısı hayata gelir. Ülke
hizmetlerindeki merkeziyetçi tıkanma da sona erer. Sağlıklı çalışan bir toplum
düzeni ile adalet, iç ve dış güvenlik ve sosyal devlet gibi asli görevlerini
eksiksiz yapan, makro politikalarla ekonomiye istikrar ve dinamizm getirerek
vatandaşının mutluluğunu gerçekleştiren bir merkezi hükümet
Alt yapı gelişmesi, vasıflı eğitim, teknolojik
açılım, tasarruf, yatırım ve kalkınma hızlanır. Türk Lirası istikrar ve güven
kazanarak, verimlilik, tasarruf, yatırım, üretim ve gelir büyük ölçüde artar,
ülkenin kalkınma hızı önemli ölçüde yükselir serbest piyasa ekonomisi tam
anlamıyla çalışır.
Enflasyon ve işsizlik gündemden çıkar. Halkın
geçim sıkıntısı ortadan kalkıp insanlar; bilim, kültür, sanat, spor ve sosyal
faaliyet ve gelişmelere daha çok kaynak ve zaman ayırabilir hale gelir.
Yaşamın seviye ve kalitesi böylece yükselince de
toplum, insan haklarına dayalı gerçek demokrasiyi özünde gerçekleştirir, korku
ve tabulardan arınır, geleceğe tam bir güven ve ümit içinde bakarak kaynaşır ve
kenetlenir, demokratik, çağdaş ve dinamik bir toplum düzeni oluşturur.
Ülkeyi ekonomik ve politik yönden istikrarlı bir
şekilde yöneten, halkına güvenen, kültürel ve etnik farklılıkları ülkemizin
zenginliği olarak kabul eden, her türlü yolsuzluk ve kirlenmelerden arınmış
bölgesinde kalıcı barışı iç ve dış politikanın vazgeçilmez bir unsuru haline
getirebilen böylesine bir devlet yönetimi, ülkemizi layık olduğu yere taşır.
Ülkenin insanları tahminlerin ötesinde bir
kalkınma, refah ve mutluluk seviyesine erişir. Böyle bir sistemle idare edilen
Türkiye, bölgesinin en büyük cazibe merkezi haline gelerek, Bölgesel bir Süper
Devlet olur.