Üstteki grafik: 1970’ten
Günümüze Altın Fiyatı (Ons/$)
1973 yılında resmen vazgeçilen "Altın Standartı"
uygulamasıyla birlikte altın fiyatı da dalgalanmaya bırakıldı. Aslında çok
önceleri düşünülen bu durum ABD dış ticaretinin tıkanması dolayısıyla Hızır
gibi devreye sokuldu. Altın artık sadece devletlerin hazinelerinde bulunup
değiş tokuş yapılmayacak, uluslararası piyasalarda da alışverişi olabilecekti.
O sıralar altının ons değeri 35 $ idi. Ve çok kısa bir süre içerisinde 200 $'a
kadar yükseldi. Altın fiyatı 6 misline yakın artış göstermişti. Dünya yüksek enflasyonlu
günler yaşıyordu. Petrol darboğazı vb. sıkıntılar fiyatları sürekli yukarı
çekiyordu. 1974 senesindeki zirvesinden sonra 1976'da altın fiyatı 100 $'a
yakın seviyelere kadar düştü. Değer kaybı neredeyse yarı yarıya idi.
1976 senesi dibinden 1979 senesine kadar altın fiyatı bu
kaybını telafi ile geçirdi. 1979 senesinde ise 200 $'daki zirvesini geçerek,
tarihindeki yıllık en yüksek değer artışını yaşadı. Fiyat 500 $'ları gördü.
Ancak asıl pandomima 1980 yılının ocak ayında patlak verdi.Yüksek enflasyonu
kontrol etmek isteyen FED faizleri hızlı bir şekilde, yarımşar hatta birer puan
artırmaya başladı. Amaç hasıl oldu. Ancak bu arada altın fiyatı da 850 $'ları
gördü. 1976 yılında başlayan yükseliş hareketi bu kez altın fiyatını 8.5 misli
daha artırmıştı.
21 Yıl Süren Düzeltme
1980 yılındaki tarihi zirvesinden sonra altın tam 21 yıl
aşağı yönlü yatay bir dalgalanma sürecine girdi. Özellikle 1999 - 2001 yılları
arasında o zamanlar İngiltere Maliye Bakanı olan eski başbakanlardan Brown'un
finansal opersayonlarından biri de, hazinenin altın satışları idi. Bu aşamada
altın 250 $'ları gördü. Tekrar 200 $'ı göreceği yönünde spekülasyonların ardı arkası
kesilmiyordu. Altın tarihine “Brown Dibi” olarak adını yazdıran bu süreç
piyasalarca doğru düzgün algılanamadı. Bu arada Merkez Bankaları'nın altın
satışlarına sınır getiren meşhur "Washington Anlaşması" yapıldı.
1980'den 2001 senesine kadar geçen sürede ve akabinde altına
olan ilgi neredeyse yok denecek kadar azaldı. Hatta bu durum 2006 senesine
kadar devam etti. Öyle ki, fiyatının 500 $'a bile ulaşamayacağı, 450 $
civarından döneceği hemen hemen herkes tarafından iddia ediliyordu.
Gerçektende, altının yükselişini bahane edecek herhangi bir spekülasyondan söz
etmek deli saçmalığı olarak değerlendiriliyordu.
2006'da ve Öncesinde
Ne Oldu?
Dünyanın en etkili merkez bankası olarak nitelendirilen ABD
Merkez Bankası'nın (FED) 18 yıllık Başkanı Alan Greenspan, 2005 Ocak ayı
sonunda emekliye ayrıldı. Bush yönetimine yakınlığıyla tanınan Benjamin
Bernanke 1 Şubat 2006 itibariyle görevine resmen başladı.
Bernanke göreve geldikten bir süre sonra “subprime mortgage” kriziyle karşı karşıya kaldı. Aslında bu
durum kendisinden önceki düşük faiz politikası ile alakalı idi. Düşük faiz
politikası da 11 Eylül saldırıları ile alakalı. Saldırıların teyidi ile
birlikte hem FED, hem de Avrupa Merkez Bankası oluşabilecek paniği önlemek için
piyasalara fonlama yaptılar. Böylece, güven oluşturabilmek için para piyasada
haddinden fazla bollaşmış oldu. Bu durum dolayısıyla faizleri de aşağı çekti.
2004 senesinin sonuna doğru ve 2005 yılı başından itibaren FED piyasadaki fazla
parayı çekmek için tekrar faiz arttrımaya başladı. Düşük faizle birlikte, önce
canlanan emlak piyasası, sonrasında bir balona dönüştüğünde, bu faiz
artışlarının balonun patlamasına neden olacağı aşikardı. Emlak fiyatları düştü.
Borçlar geri ödenemez halde geldi Çünkü emlağını elinden çıkarsa bile yatırımcı
borcunu ödeyemiyordu. Bu sırada piyasada, biribirinden değişik kredi
seçenekleriyle finans kurumları ipin ucunu kaçırmış durumdaydılar. Mortgage
krizi tam çözülüyor derken Lehman Brothers krizi patladı Kredi krizi, finas
krizine dönüşüverdi.
Dünyayı Kurtarması Beklenen Adam: Helikopter Ben ya da II. Benjamin
2008 Eylülünde Lehman Brothers’ın batışından sonra bütün
dünyanın gözü Bernanke’ye çevrildi. Bu kriz yumuşamaya yüz tutmuşken Euro
bölgesi krizi patladı. Bu krizler bir araya geldiğinde tam anlamıyla bir
küresel krizi temsil ediyordu. Ve bütün ülkelerin Merkez Bankası Başkanları ve
hatta siyasetçileri Ben Bernanke’nin ağzının içine bakıyordu. Bernanke bir
yandan ABD ekonomisini toparlamaya çalışırken bir yandan da dünyadaki öteki ekonomilerin
durumunu kollamakla meşguldü. Ben Bernanke’den “dünyayı kurtaran adam“olması
istendi. Ekonomik durgunluğun karşılıksız para basmakla aşılabileceğini savunan,
bu amaçla gerekirse yeni basılmış banknotların helikoperle halka dağıtılmasını önerdiği
için adı Helikopter Ben’e çıkmış olan II. Benjamin (I. Benjamin Franklin) Bernanke bu rol için biçilmiş
kaftandı.
Nitekim Bernanke kendisine umut bağlayanları hayal
kırıklığına uğratmadı, Lehman Brothers’ın batışından bugüne kadar tam 2.4
trilyon dolar basarak ABD para tabanını tam 4 katına çıkardı.
Para Deyip Geçmemeli!
Asıl sorun ne faiz ne enflasyon ne de bir başkasıdır. Faiz,
enflasyon ve benzeri gerçeklerin hepsinin nedeni paradır. Para’nın yönetimidir.
Paranın güvenle, güvenin de ekonomik sonuçlarla dolaysız
olarak ilgisi vardır. Altın fiyatları ister dalgalanmaya bırakılmış olsun,
isterse sabit bir standart olarak kullanılsın, paraya, dolayısıyla ekonomiye
olan güvensizlik ve belirsizlik altın fiyatlarının temel kalatizatörüdür. Para
bir simgedir. Güvenin simgesidir. Üzerinde
adını taşıdığı devlete olan güveni temsil
eder. Paraya olan güven, devlete olan güvenle eşdeğerdir. Vatandaşları, arkasında devletlerine olan güvenden
dolayı kendi paralarını bir değişim aracı olarak kullanırlar. Para basmak,
tedavüle sokmak, bir savaş ilan etmek kadar hassas ve önemli kabul edilmiştir. Bir merkez bankası para basarak
sorunların üstesinden gelebileceğinde ısrar ediyorken, piyasa, geçmiş dönemde,
bu gibi yaklaşımların sonuç vermediğini bizzat yaşamış olarak biliyorsa; bu durumda, belirsizlik ve
güvensizlik fiyatlanacak demektir. Altın fiyatının tarihindeki dalgalanmalara
bakıldığında, fiyatını yükselten etkenin ne enflasyon ne deflasyon ne de
spekülasyon olduğu görülecektir.
Altın fiyatını tüm dönemlerde yükselten faktör “belirsizlik” ve para yönetimine
olan “güvensizlik”tir.
Herbert Hoover’in 1933’te başkan seçilen Roosevelt’e
söylediği, “Hükümetlere güvenemediğimiz için altın bulunduruyoruz,” sözünü
doğrularcasına, halk güvenli bir değişim aracı olarak mütemadiyen altın alır, alacaktır. Çünkü, altını ne güve ne pas yok edebilir. Hiç
bozulmaz. Ne yapılırsa yapılsın, ortadan kaldırılamaz. Kimyasal tepkimeye
girmez. Gücünü ve halka verdiği güveni bizzat kendi doğasından alır.
Yatırımcıya Not:
Tarihinde birçok kez 8 ile 10 misli artış gösterip, ardından
yarı yarıya değer kaybedebilmiş olan altın için, ons başına 1000 (yazıyla bin)
$’ları görecek demek kehanet değildir. Tam tersi, bu seviyelerden yine 8 ile 10
misli artış göstererek 10 000 (yazıyla on bin) $’ları görebilir olması da
makul ve mantıklı bir beklentidir. Unutulmaması gereken altın fiyatının
“belirsizlik ve güvensizlik” ortamında mutlaka “yükselir, yükselecek”
olduğudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder