“Altın: Tek Güvenli Değişim Aracı” başlıklı yazımızın son paragrafında, “Para Deyip Geçmemeli!” diye ara başlık atmıştık. Şimdi de, bu paranın izini biraz olsun sürmeye çalışalım. Rengi, dini, ırkı olmayan paranın vatanının bile olmadığı; Çinlilerin ettiği bedduada olduğu gibi “İlginç Bir Çağ”da yaşıyoruz. Her yerde kargaşa hakim ve doğası gereği hızı tetikliyor. Bir tuşla elektronik alemde milyarlarca dolar el değiştiriyor. Her şeyi hız belirliyor! Öyle ki, ne gündeme, ne güncele yetişebiliyoruz.
Tabii ki, bu böyle gitmeyecek! Her şeyin bir sonu olduğu
gibi, bu ilginçliğin de bir
sonu olacak. Yüksekten düşüp yuvarlanan bir top düzlüğe çıktığında, durmadan önce,
nasıl en hızlı ivmesini yakalıyorsa, öyle bir durumda olduğumuzu belirtmekle
yetinelim ve paranın izini sürmeye başlayalım.
Mundus Novus
Bundan 500 yıl önce yine bir Haçlı Seferi bu sefer Batı’ya
düzenlendi. Tam 200 yıl boyunca yağmalanan bu deniz aşırı kara parçası, Aztek, Maya ve İnka
Medeniyetlerine tanıklık etmişti. Eski Dünya için Yeni Dünya idi: Mundus Novus. Maamafih, Hristıyanlaştırma amacıyla
kutsanmış seferler, “kutsal altın
susuzluğu”na dönüşmüştü. Hem medeniyetleri hem kâşifleri lanetiyle trajik
sona götüren altının gücü bir kez daha kendini göstermişti.
1500’lerde Yeni Dünya’dan muazzam miktarlarda altın ve gümüş
Atlantik üzerinden İspanya’ya taşındı. Bir yetkiliye göre, yüzyılın sonunda
Avrupa’daki altın ve gümüş stoku, 1492’deki miktarın yaklaşık beş katına
ulaşmıştı.
Yeni Dünya’dan getirilen altın ve gümüş miktarı o kadar
büyüktü ki, hazineleri Avrupa’ya taşıyan silahlı filolarda ortalama 60 gemi
bulunuyordu. Bazen bu sayı 100’e kadar çıkıyordu. 1500’lerde bu gemilerin her
biri 200 ton yük taşımaktaydı. 1600’lerde büyük gemilerde taşınan yük yaklaşık
400 tona çıkmıştı. Yalnızca 1564 yılında getirdiği hazineleri boşaltmak üzere
Seville’e yanaşan gemi sayısı 154’tü. 16. yüzyılın sonunda Amerika’dan
İspanya’ya sevk edilen her türlü yükün değeri kıymetli madenlerle
hesaplanıyordu.
İronik Bir Değişim
16. yüzyıl boyunca bütün bu altınların Avrupa ekonomisi
üzerindeki etkileri izlendiğinde, öykünün en sonunda ironik bir değişime
uğradığı görülür. Tarihin çoğu dönemimde altının rakibi gümüş olmuştur. Ancak
16. yüzyıl sonlarına doğru her iki değerli madenle de boy ölçüşecek ciddi bir
rakip gelişmeye başlamıştı. Bu, hükümetler yerine özel kurumların borçlanma
enstrümanı olarak ihraç ettiği kağıt formundaki paraydı. Kimsenin pek dikkatini
çekmese de, şimdi gelecek kendisini göstermeye başlıyordu.
“16. Yüzyıl Fiyat Devrimi”
1500’lerde Yeni Dünya’dan muazzam miktarlarda altın ve gümüş
İspanya’ya taşınırken, Avrupa’da da ciddi ekonomik değişiklikler yaşanıyordu.
Biraz daha geç gelmekle birlikte, Asya’da da benzer değişiklikler kendini
gösteriyordu. 1500’lerde fiyat hareketleri ve paraya olan talep öylesine
çarpıcı bir değişim geçirmişti ki, ekonomistler bu dönemden “16. Yüzyıl Fiyat Devrimi” diye söz
ederler. Fiyat Devrimi, bitmek tükenmek bilmeyen savaşlar, uluslararası
ticaretin birden gelişmesi ve Uzak Doğu’da binlerce kilometre uzaklıktaki
insanlarla yapılan ticaretin genişlemesi, iş yapma yöntemlerini kolaylaştırmış
ve finansal işlemlerin niteliğini dönüştürmüştü. 16. yüzyılda kralların yaşadığı finansal güçlükleri
bir yana bırakırsak, özel sektördeki işler geçmişte olduğundan çok daha
kapsamlı bir düzeye erişmişti.
Tarihteki En İnatçı
Enflasyon
Bütün yüzyılın tarzını belirleyen Fiyat Devrimi, 1470
yılından itibaren İtalya ve Almanya’da ilk artışlarla kendini göstermeye
başlamış, sonra enflasyon bir veba salgını gibi adım adım, 1480’lerde İngiltere
ve Fransa’da ortaya çıkmış, sonraki on yılda İberya’ya uzanmış ve 1500’lerin
başlarında Doğu Avrupa’da filizlenmişti. Fiyatlar her yıl yükselmese de,
özellikle tarım fiyatları dalgalı seyrediyordu; dalgalanmlarda dipler bir
öncekinin altında olmasına rağmen, her tepe noktası yeni bir rekor şeklinde
gerçekleşiyordu.
Geleceği bir belirsizlik perdesiyle örttüğü için her zaman
rahatsız edici olan enflasyon, 16. yüzyılda Avrupa’da yaşayanlar açısından
fazlasıyla şok edici ve sarsıcıydı. Daha önce benzer deneyimleri olmamıştı.
Bunu açıklayacak bir ekonomik kuram yoktu. Enflasyonla başa çıkabilecekleri yerleşik bir kural ya da
politikaya sahip değillerdi. Hasadın kötü olması nedeniyle kısa enflasyon
dönemleri geçirmişlerdi, ama yüz yılı aşkın bir zaman geçmiş, tarihte hiçbir
enflasyon bu kadar inatçı olmamıştı.
Fiyat artışları hammadelerde, özellikle tarım ürünlerinde
daha hızlıydı. 1480 yılından 1650’ye kadar İngiltere’de kereste, et ve tahıl
beş ila yedi kat yükselmişti. Yalnızca
mamül maddelerin fiyatı üçe katlanmıştı. 170 yıl içinde yüzde 700 artış
hesaplandığında, ortalama yılda 1,2’ye gelir; ama ücretlere yapılan zamlar,
ihtiyaç maddelerindeki fiyat artışının yarısının bile altında kalıyor,
dolayısıyla da enflasyonist baskıların sertliği ve kalıcılığı insanları
fazlasıyla sarsıyordu. O dönemde paranın alım gücü ve işçi gelirlerinin gerilemesi tehlikeli boyutlardaydı.
Bu Gerilemenin Nedeni Neydi?
Konuya ilişkin tartışmalarla ilgili kapsamlı bir literatür
vardır. Tartışmaların temel noktası, Fiyat Devrimi’nin bu kadar uzun sürmesine
yalnızca tek bir şeyin neden olmadığıdır. Ekonomi tarihçisi Glyn Daves Fiyat
Devrimi’ni, “tuhaf ve derin” olarak betimlemiştir. Meseleyi derinlemesine
incelemiş olan dönemin literatürüne bakıldığında, belirtilen nedenlerden
bazılarının tarımdaki gerileme, aşırı
vergilendirme, nüfus azalması, piyasa manipülasyonu, yüksek emek maliyetleri,
serserilik, lükse düşkünlük ve Cenevizli iş adamlarının başvurduğu türden
entrikalar olduğu görülmektedir.
“Pecunia Nervus Belli” Tacitus
Enflasyon, harcamaların hızla arttığı ve barış dönemindeki mal ve hizmet üretiminin
düşme eğilimine girdiği savaş dönemlerinde her zaman görülmüştür. Tacitus, “Pecunia
nervus belli” (Para savaşın tendonudur) diye yazmıştır. Avrupa
kıtasında 1551’den 1651’e kadar geçen 100 yıl içinde barış içinde geçen tek bir
yıl bile olmamıştı. Bu savaşları finanse etmekten kaynaklanan bütçe sorunları
16. yüzyıldaki vergi sistemleriyle daha da yoğunlaşmıştı. Bu da neredeyse bütün
yükü alt sınıfların sırtına bindirmişti. Enflasyon sürecinde en geri konuma
itilenler alt sınıflar olduğundan, devlet gelirleri enflasyon ve savaşın
sürekli yukarıya çektiği devlet harcamalarının gerisinde kalmıştı. Bunun
sonucunda da kaçınılmaz olarak muazzam bütçe açıkları oluşmuş ve devlet
borçları hızla artmıştı. Neticede bulunan iki finansal çözüm İspanya’nın asientos’u
ve Fransa’nın Grand Parti’siydi. Her ikisi de, modern anlamıyla sermaye
piyasalarından borç alma biçimiydi ve İtalya, Almanya ve Hollanda’daki bankaların
hesaplarında biriken geleneksel özel borçlanma yöntemlerini tamamlıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder