Devalüasyon
Kraliyet finansmanının artık eski bir dümen sayılan bir değer yöntemi vardı: Para biriminin devalüe edilmesiyle para arzının artırılması. 1523’de İspanyol Cortes, V. Carlos’u yüksek değerdeki madeni paraların yurtdışına çıkarılmasını önlemek amacıyla içerdikleri altının azaltılması için uyarmıştı. Bu yolla aynı miktardaki altınla daha çok sayıda madeni para basabileceklerdi. Neredeyse dipsiz bir altın külçe kuyusuna sahip olduğu halde, Carlos’un bu adımı atmaya karar vermesi, ihtiyacının ne kadar büyük olduğunu gösteriyordu. Diğer hükümdarlar da aynı yolu izlemekte gecikmeyeceklerdi. VIII. Henry’nin 1542 ile 1547 yılları arasındaki politikası o kadara açıktı ki, bu hareketi büyük harflerle “Büyük Değer Düşürme” olarak anılıyordu. Henry’nin paranın değerini düşürmesi, 1540’larda Fransa ile yaptığı savaşın doğrudan sonucuydu. “Değerli olan her şey için Darphane’yi çalıştırmıştı.”
Mallar Paradan Daha Değerli Olunca
Bu ortamda
zorunlu olarak harcama yapanlar yalnızca krallıklar değildi. Enflasyon kendi
kalıcı zorunluluklarını yaratır. Mallar insanlar için paradan daha değerli
olunca, enflasyon tüketicilerin, özellikle de iş adamı ve çiftçilerin stok
yapmalarını teşvik eder. Biraz daha ayrıntılı baktığımızda, stok yapmanın
yerini spekülasyonun aldığını görürüz: İnsanlar ihtiyaçları olmayan şeyleri
önceden satın alırlar veya piyasayı ele geçirmeye çalışırlar. Bunun nedeni ya
beklenen fiyat artışlarına karşı tedbir almak ya da bu malları ileride daha
yüksek fiyatlardan satmaktır. Tüm bunlar fiyatların daha da yükselmesine yol
açan yoğun bir baskı oluşturur ve yükselen fiyatlar daha da fazla stok ve
spekülasyon yapılmasına teşvik eder.
Hazinelerin Fiyat Devrimi Üzerindeki Etkisi:
Teorik Düşünceler
Adam Smith’e
göre, Amerika’daki bol miktarda madenin keşfi tek neden olarak görünmektedir.
İlk bakışta da böyle görülebilir. Ancak 1470’de başlayan fiyat artışları,
1500’lere gelindiğinde Avrupa’nın her yerinde tırmanışta olmasına rağmen, 1520
yılına kadar İspanya’ya ciddi sayılabilecek miktarda altın gelmemişti. Başka
bir neden artan nüfus artışı olarak değerlendirilebilir. Bu durumda ise nüfus
artışı yüksek ülkelerde (Hindistan ve Bangladeş gibi) enflasyonun artması, az
olan ülkelerde ise istikarlı olması ya da düşmesi gerekirdi. Gerçekler bu
varsayıma pek uygun değildir. Bazı durumlarda neden olabilir, ama yeterli bir
neden değildir. Asıl mesele “artan nüfusun daha yüksek fiyatlara ödeyecek parayı
nereden bulacağı?” meselesidir. Bu soru yanıtını da içermektedir: Para arzı
artmalıdır.
Çok Önemli Bir Not!
İşte tam da bu
arada, şu önemli notu düşelim: Avusturya Okulu’na mensup günümüz finans ve
iktisatçılarından olan Krassimir Petrov, bu durumda oluşacak olan sarmalı
fevkalade açıklamaktadır: “Para arzı ile enflasyon tetiklenirken, para
talebi ile hiperenflasyon tetiklenir!”
Jean Bodin ve Monetarist Görüş
Fransız Jean
Bodin’e göre - ki 1568 yılında dikkate değer bir ekonomik araştırma yapmıştır –
Amerika’dan İspanya’ya akan muazzam miktarlardaki değerli maden, Fransa ve
İtalya’ya oranla İspanya’da fiyatları yükseltmiştir. Çünkü, “İspanya zengin,
kibirli ve tembeldir... Fiyatların yükselmesine kısmen altın ve gümüş bolluğu
neden olmuştur.”
Bodin enflasyonun
her zaman ve her yerde parasal bir olgu olduğunu ileri süren Nobel ödüllü
Milton Friedman’ın ortaya koyduğu ekonomi teorisinin önemli bir kolunu oluşturan
monetarizmin fikir babasıdır. Genel bir fiyat artışı sırasında alıcı aynı mal
ve hizmet sepeti için daha fazla para harcamak zorundadır. Yani, enflasyon bir
şekilde finanse edilmedikçe devamlılık gösteremez ve kronikleşmez. Alıcılar
aynı satın alma düzeyini korumak için ihtiyaç duydukları ekstra parayı
bulamadıkları takdirde, alımlarını azaltıp, daha az şey alacaklar, dolayısıyla
da satıcıların fiyat artışlarını sürdürme kabiliyetlerini sınırlandıracaklardır.
Bu nedenle monetaristler, Yeni Dünya’nın altın ve gümüş külçelerinden üretilen
para arzı artışından beslenmemiş olması halinde, 16. yüzyıldaki Fiyat
Devrimi’nin asla bu kadar uzun süremeyeceğini ileri sürmüşlerdir.
Maamafih,
gerçekleri monetarist kurama uyarlamak Bodin’in ortaya koyduğu kadar kolay değildir.
Elde edilen hazinenin tümü para olarak Avrupa’da kalmamıştır. Her zaman olduğu
gibi stokçuluk hazinenin bir kısmını dolaşımın dışında tutmuş, bir kısmı da
kiliselerdeki görkemli süslemelerde kullanılmıştır. Ve önemli bir miktar ise
Asya’ya sevk edilerek, asla geri dönmemiştir.
Bu arada altın
kaçakçılığı da artmıştır. Resmi istatistiklere nazaran, gayri resmi bilgiler
incelendiğinde, İspanya’ya akan değerli maden miktarının 1600’den sonra fiilen
arttığı görülmektedir. Brezilya’daki muazzam altın madenleri Portekiz’e 1700
yılından sonra sevk edilmeye başlanmış, fakat bu tarihe gelindiğinde Fiyat
Devrimi sahneyi çoktan terk etmiştir. Monetarizmin en seçkin otoritelerinden ve
Milton Friedman’ın takım arkadaşlarından Anna Schwartz bile, Fiyat Devrimi deneyiminin
“esas” monetarizm “varsayımıyla çelişkili” olduğunu belirtmiştir.
Diğer
ekonomistler ise, monetarizmin tek bir ekonomik değişkene odaklanmasına karşı
çıkmakta, iddiayı tam tersinden ele almayı tercih etmektedir. Bu yaklaşıma
göre, 16. yüzyıldaki Fiyat Devrimi değerli maden biçimindeki para arzının
artması sonucunda ortaya çıkmamıştır; daha çok, yükselen fiyat düzeyi paraya
olan talebi artırmış ve bu da İspanyolların Amerika’dan altın ve gümüş getirme
çabalarını ikiye katlamalarına neden olmuştur. Bu perspektiften bakıldığında,
genişleyen para arzı enflasyonun nedeni değil, sonucudur.
Fiyat Devrimi’ne
neyin nasıl sebep olduğu pek önemli değildir, ancak kalıcı olmasında en önemli
rolü Amerika’dan Avrupa’ya getirilen hazinelerin oynadığı bir gerçektir. Krassimir
Petrov’un tesbit ettiği sarmal yine karşımıza çıkmaktadır. İspanya’da fiyatlar
kısa sürede Fransa’daki fiyatların üzerine çıkmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder