Key Points

`Win or lose, everybody gets what they want out of the market. Some people seem to like to lose, so they win by losing money.` Ed Seykota

11 Ağustos 2014 Pazartesi

DEVLET REFORMU ve DEMOKRATİKLEŞME: A. KORKUT ÖZAL



DEVLET REFORMU ve DEMOKRATİKLEŞME:
Kapsamlı bir Devlet Reformu ve demokratikleşme hareketinde Devlet ve Siyasetin yapısında aşağıdaki değişimlerin yapılması zorunludur:
1. Anayasa başta olmak üzere bütün ilgili yasalar, Merkezi ve Yerel Yönetimler, Demokrasinin evrensel değerlerini en geniş kapsamda gerçekleştirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.

2.  Yasama, Yürütme ve Yargı Erkleri “Karşılıklı Denge ve Denetim” ilkesine göre birbirinden bağımsız kılınmalıdır.

3.  Yargı erki tam ve mükemmel bir şekilde bağımsızlaştırılmalı ve siyasallaşması kesin olarak önlenmelidir.

4.  Kapsamlı ve etkin bir Kamu Yönetimi Reformu ile Devlet Asli Görevlerine çekilmeli ve bu fonksiyonları en iyi yapacak dinamik bir yapıya kavuşturulmalıdır.

5.  Devletin Merkezi Yapısı, Devleti ancak devletçe yapılması zorunlu olan, asli görevlerine hizmet edecek bir şekle getirilmelidir. Devletin başlıca asli görevleri arasında şunlar sıralanabilir:

a- Hukuk Devleti: İnsanların Temel hak ve özgürlüklerini tam manası ile yaşayabilecekleri evrensel değerlere dayalı bir hukuk devleti düzeninin güçlü bir şekilde tesis ve idamesi. Bu bağlamda, devletin kendini bir an önce hukuk devleti haline getirip meseleyi kökünden halletmesi gerekir. Hukuk devleti de şu ayaklar üzerinde duracaktır:

-İnsanların hukukunu koruyup, her türlü zulüm ve haksızlığa engel olacak adil ve etkin bir devlet yapısı,

-Vuku bulabilecek haksızlık ve zulümlerin hızla giderileceği adil ve etkin bir yargı ve infaz sistemi,

-Toplumun huzur ve güvenliğini hakkıyla gerçekleştiren ve halkı ile bütünleşmiş bir iç güvenlik sistemi

b-  Dış güvenlik:

c-  İç Güvenlik:

d- Sosyal Dayanışma: Geri kalmış bölge ve kesimlerin yaşam şartlarının arzulanan seviyeye ulaştırılmasını sağlayacak etkin ve gerçekçi sosyal politikaların oluşturulması ve uygulanması. 
Merkezi Devletin halen bunlar dışında kalan fonksiyon ve kurumları ya özelleştirilmeli veya yerel yönetimlere devredilerek yerelleştirilmelidir.

6.  Devlet yönetiminde politik çıkar üretilmesi ve rant olarak dağıtılması olanakları yok edilmeli. Siyaset bir çıkar yeri olmaktan çıkarılıp,  hizmet yeri haline getirilmeli.

7.  Tam Başkanlık Sistemine Geçilmelidir: Demokrasinin Parlamentarizm ve katılımcılık ilkesine en uygun olan ve halen yerel yönetimlerimizde büyük ölçüde uygulanmakta olan Başkanlık Sistemi merkezi yönetimde de uygulanmalıdır.

Devlet yönetimine istikrar, huzur, denetim, etkinlik ve güven getirmek için Devlet Başkanı doğrudan halk tarafından tek dereceli ve iki turlu bir seçimle seçilmelidir.   Hükümet (veya Devlet) Başkanının parlamentodaki nazik dengeler arasından değil bizzat Millet tarafından ve iki turlu bir seçimle belirlenmesidir. Bu belirleme mevcut problemlerin çoğunu çözecek bir dinamik oluşturur.
              
Bunları şöylece hatırlayalım. Hükümetin başının seçimle belirlenmesi yürütmenin istikrarına önemli bir katkı yapar. Hükümet ülkenin uzun vadede çözülebilecek sorunlarına eğilebilme fırsatı bulur ve icraatının meyvelerini toplamaya yeterli siyasi ömre sahip olur.

Bir siyasi partinin başı olmak hükümet başkanı seçilebilmek için şart değil avantajdır. Her halükarda iktidar kavgası seçimlerle biter. Parti başkanlığı kurumu demokratikleşir. Mevcut sulta kaybolur,  lider değil koordinatör tipi başkanlar devri başlar.

Milletvekilleri seçildikleri dar bölgelerin tek ve yetkili temsilcileri olarak parlamento faaliyetlerinde hükümeti denetler. Kanunların yapılmasında partilerin çizgilerinden çok temsil edilen bölgelerin talep ve beklentileri öne çıkar. Parlamento zeminlerinde bunları en iyi şekilde gündeme,  yasalara ve uygulamaya yansıtabilenler başarılı olurlar. İcraatların değerlendirilmesin neticeler alır.
 
Bakanların dışarıdan olması idareye ehliyet, ciddiyet, devamlılık ve etkinlik getirir. Devlet hizmetlerinde politizasyon asgariye iner.  Başkanın seçimle gelmesi onu her yönden güçlü ve üstün kılar. Bakanları ve sivil olsun askeri olsun üst bürokrasiyi başkan tayin eder ve istediği zaman da görevden alabilir. Başkan egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu gerçeğini temsil eder.

Milli iradenin yürütme kanadını böylesine güçlü bir şekilde temsil eden başkanın diktatör bir yapı oluşturması ise bugünkü biçimsel parlamenter sisteme göre çok daha zordur. Hâlihazır sistemde başkan hem hükümeti, hem parlamentoyu hem de partiyi sultası altında tutar ve hepsine hükmeder.

Başkanlık sisteminde ise başkanın partide resmi bir görevi kalmaz. Parlamento ile ilişkileri grup liderleri aracılığı ile olur. Yönetim yerelleştiği için başkanın çalışma ve etki alanı makro mesele ve politikalara inhisar eder.

Kaynakların tahsisinde ve politikaların belirlenmesinde ana belirleyici, dolayısı ile bunların kullanılmasında halkın iradesinin yansıma yeri, yürütme değil parlamentodur. Ancak yürütme ve yasamanın birbirlerini karşılıklı olarak dengeleyecekleri yetkileri vardır.

Başkan Parlamentonun çıkardığı kanunları veto edebilir. Vetonun kaldırılması ise parlamentoda daha yüksek bir karar ekseriyetini zorlar. Bakanların ve bazı önemli kamu görevlilerinin atanmasında parlamentonun uygun görmesi yönetime milletin bir güvenoyu gibidir.

Bakan olmak isteyen bir parlamenter milletvekilliği görevinden istifa etmek zorundadır. Parlamentoda milletvekillerinin parti disiplini ile hareket etmeleri bir kural değil istisnadır. Çünkü milletvekillerinin referansı başkan değil millettir.

Devlet yönetiminde Başkan ile Parlamento arasında her zaman farklılıklar olabilir. Tarafların birbirini dengeleyen yetkileri nedeni ile farklılıklar dayatma ve disiplin ile değil diyalog ve uzlaşma ile giderilir. İhtilafın devamı halinde en son söz yürütmenin değil parlamentonundur.

Yürütme ile yasama arasındaki ihtilaflar zannedildiği kadar problem olmaz, bilakis yönetime yürütme esnekliği sağlar. Her şeyi şeffaf olan bu işlemler milletçe değerlendirilir ve herkes karnesini ve notunu devamlı olarak alır.

Pratik olarak ne başkanın parlamentoyu ne de parlamentonun başkanı seçime götürmesi mümkün değildir.

Seçimler yasalarda belirtilen standart zamanlarda yapılır. Dolayısı ile seçim ekonomisi diye bir problem yoktur. Ekonomiyi etkileyen en önemli faktör merkez bankası ise yürütmeden tamamen bağımsız ve özerk bir piyasa tanzim kurumudur.

1.  Yerel ve yerinden yönetimler (İl, ilçe ve belediye yönetimleri) demokratik kuruluşlar halinde tam olarak yetkilendirip güçlendirilmelidir. Çoğulcu ve katılımcı demokrasi yayılmalı, ülkenin merkeziyetçi yapısı sona ermelidir.

2.  Genel ve yerel yönetim seçimleri; seçilenlerin adaylıktan itibaren bizzat seçmence belirlenmesini sağlayacak genişletilmiş ön seçim, dar bölge ve iki turlu olarak yapılmalıdır. Seçim yasası Anayasa güvencesine alınarak gelişigüzel değiştirmelerin önüne geçilmelidir.

3.  Siyasette, sosyal ve ekonomik faaliyetlerde sivil toplum kuruluşları ve bireyler öne çıkarılmalıdır.

4.  Demokrasilerde Toplumun temel dinamiği devlet değil, bireyler ve bunların meydana getirdikleri sosyo-ekonomik sivil toplum kuruluşlarıdır.  Devlet milletin hizmetindedir.

5.  Ülkenin büyüklüğü, etkinliği ve gücü devlet kurumlarının irileştirilmesi ile değil milletin meydana getirdiği dünyaya açılmış bütünleşmiş sanayi-ticaret şirketlerinin çoğalması, güçlenmesi ve zenginleşmesi ile sağlanmalıdır. Devlet bunların sağlıklı olarak fonksiyon yapacakları bir çerçeve düzenin tesis ve idamesi ile bunun için gerekli destek hizmetlerini vermelidir.

6.  Devlet Ekonomik faaliyetlerden ve Ticaretten bir işletici olarak tamamen çekilip sadece Makro ekonominin Üst tanzim fonksiyonunu ifa etmelidir.





BU DEĞİŞİM ÜLKEYİ BÜYÜK BİR DÜNYA DEVLETİ YAPAR:

Bu değişim ülkenin kronik hale gelmiş bütün sorunlarını çözecek güçlü ve istikrarlı bir siyasi irade ile onu her yönü ile denetleyen ve yönlendiren bir Milli İrade oluşturur.

Kamu kesiminde politik çıkar üretilmesi ve rant olarak dağıtılması imkânları ortadan kalkar. Kimlik partilerinin radikalleştirdiği siyaset alanında artık bireyler ve onların oluşturduğu siyasi üstünlük ve aksiyonlar öne çıkar.

Siyaset artık çıkar kavgası değil hizmet yarışı alanıdır. Etkin ve güçlü bir denetim ile Siyaset ve devletteki kirlenmelere son verilir.

Devlet erkleri arasında kuvvetler ayrımına dayalı bir denge ve karşılıklı kontrol ve denetim sistemi kurularak sorumsuz yetkilerle, dikta ve darbe davranışları gündemden çıkar.

Demokratikleştirme yolu ile siyasal, sosyal ve ekonomik faaliyetlerde bireyler ve sivil toplum öne çıkar ve aracı kuruluşların sultası son bulur.

Ülke ekonomisinin ana hareket gücü millet olur. Devlet milletin hizmetine girer. Ekonomi küreselleşip dünyaya açılır.

Ülke güçlü ve atılımcı bir sürece girer.  Yerel ve yerinden yönetimler demokratik kuruluşlar olarak her yönü ile yetkilendirilip güçlendirilince çoğulcu ve katılımcı demokrasi ülkeye yayılır.

Ülkenin en uç noktalarına kadar bütün insanlara hizmetin sağlıklı, güçlü ve etkin olarak ulaştığı bir kamu yönetim yapısı hayata gelir. Ülke hizmetlerindeki merkeziyetçi tıkanma da sona erer. Sağlıklı çalışan bir toplum düzeni ile adalet, iç ve dış güvenlik ve sosyal devlet gibi asli görevlerini eksiksiz yapan, makro politikalarla ekonomiye istikrar ve dinamizm getirerek vatandaşının mutluluğunu gerçekleştiren bir merkezi hükümet

Alt yapı gelişmesi, vasıflı eğitim, teknolojik açılım, tasarruf, yatırım ve kalkınma hızlanır. Türk Lirası istikrar ve güven kazanarak, verimlilik, tasarruf, yatırım, üretim ve gelir büyük ölçüde artar, ülkenin kalkınma hızı önemli ölçüde yükselir serbest piyasa ekonomisi tam anlamıyla çalışır.

Enflasyon ve işsizlik gündemden çıkar. Halkın geçim sıkıntısı ortadan kalkıp insanlar; bilim, kültür, sanat, spor ve sosyal faaliyet ve gelişmelere daha çok kaynak ve zaman ayırabilir hale gelir.

Yaşamın seviye ve kalitesi böylece yükselince de toplum, insan haklarına dayalı gerçek demokrasiyi özünde gerçekleştirir, korku ve tabulardan arınır, geleceğe tam bir güven ve ümit içinde bakarak kaynaşır ve kenetlenir, demokratik, çağdaş ve dinamik bir toplum düzeni oluşturur.

Ülkeyi ekonomik ve politik yönden istikrarlı bir şekilde yöneten, halkına güvenen, kültürel ve etnik farklılıkları ülkemizin zenginliği olarak kabul eden, her türlü yolsuzluk ve kirlenmelerden arınmış bölgesinde kalıcı barışı iç ve dış politikanın vazgeçilmez bir unsuru haline getirebilen böylesine bir devlet yönetimi, ülkemizi layık olduğu yere taşır.

Ülkenin insanları tahminlerin ötesinde bir kalkınma, refah ve mutluluk seviyesine erişir. Böyle bir sistemle idare edilen Türkiye, bölgesinin en büyük cazibe merkezi haline gelerek, Bölgesel bir Süper Devlet olur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder